Edinburgh

Edinburgh



İskoçya'nın başkenti Edinburgh, adanın doğusunda, Kuzey Denizi kıyısında yer alıyor. Paris, Londra, Budapeşte gibi büyük şehirlerin çoğu gibi, Edinburgh'ta nehir kıyısında kurulmuş. Ancak onlardan farklı olarak, şehri gezerken nehri görmeniz kolay değil. Zaten kentin tarihi yapıları, mimari özellikleri, zengin kültürü buna gerek bırakmıyor.

Nehir, küçük bir nehir. Adı nehir bile değil; "Leith suyu-Water of Leith" diye anılıyor. Küçük olmasına rağmen, şehrin geçmişinde önemli rol oynamış bir nehir. Birçok değirmene, kâğıt fabrikalarına enerji ve su sağlamış, Edinburgh'un yayıncılığın merkezi durumuna gelmesinde rol oynamış. Ayrıca sağladığı liman ile Edinburgh'un gelişmesinin en önemli etkeni olmuş.

İskoçya; Vikingler ve İngilizler ile tarih boyunca boğuşup durmuş, din çatışmalarına sahne olmuş, ilginç tarihi,  yüzyılların vazgeçiremediği bağımsızlık arzusu, uçsuz bucaksız ovaları, tepeleri, otlakları, etekli İskoç erkekleri, gayda sesleri, büyülü hikâyeleri ile benim için her zaman ilgi odağıydı. Harry Potter'ın bu topraklarda doğması, bana sürpriz olmamıştı.

Şehir; önceleri tepede, kalenin olduğu yerde, "Castle Rock-Kale Kayası" üzerine kurulmuş. Güvenliğin ön planda olduğu bir devirde, kaleyi savunmak kolay olduğu için tepeye inişin, çıkışın zorluğu, ikinci planda kalmış. Ancak ticaret geliştikçe, toplum ilişkileri arttıkça konu önem kazanır. 1760'lı yıllarda, aslen Alman olan, Kral III. George, İskoçya'ya geldiğinde, adını kalıcı kılmak için kendi adını taşıyan eserler yapmak ister. I. George'dan bu yana Londra ve Dublin'de uyguladıkları, "Georgian" mimari tarzını kullanarak, tepenin altına yeni bir şehir; "New Town"ı kurar. Şehir tepeye sıkışmaktan kurtulur, büyümeye başlar. 1700'lü yılların son çeyreğinde, Birleşik krallıkta, nüfusu 50 binden fazla olan iki kentten biri olur. Ancak bu ani büyüme sonucunda Edinburgh, Avrupa'daki en yoğun nüfuslu, aşırı kalabalık ve sağlıksız şehirlerden biri haline geldi.

1740'ların sonlarından itibaren Edinburgh, özellikle felsefe, tarih, bilim, ekonomi ve tıp alanlarında bir fikir merkezi olarak uluslararası bir ün kazanmaya başladı. Dönemin önde gelen düşünürleri; David Hume , Adam Smith, hatta İngiltere'de yaşadığı dönemlerde Benjamin Franklin ve değerli bilim adamları sık, sık burada toplanarak bilimsel tartışmalara girişiyorlardı.  Edinburgh'u "Deha yuvası" olarak tanımlayanlar oldu. Öyle ki felsefe öğrencileri ve düşünürlerinin, bilgelik için, Hume'un heykelinin ayak başparmağını ovması gelenek olmuş.

ABD başkanı Thomas Jefferson, "Bilim söz konusu olduğunda, dünyada hiçbir yerin, Edinburgh ile rekabete giremeyeceğini" söylüyordu.  Nitekim 1761'den, 1898'de Amerikalı bir yayıncıya satılana kadar Britannica Ansiklopedisi Edinburgh'da yayınlanmıştı.1583 yılında kurulan Edinburgh Üniversitesi, Dünyanın en saygın üniversitelerinden biridir. Üniversite, 2010 yılında dünyanın en iyi 9. üniversitesi seçildi. Kentte 4 üniversite var.

Edinburgh, geleneksel matbaacılık, biracılık ve damıtma endüstrileri, kauçuk sanayii, mühendislik ve ilaç sektörleri dışında, çok az sanayileşmiş. Şehrin tarihi dokusunun bozulmamasında bunun etkisi çok fazla olsa gerek. Princes Street ve George Street arasında yer alan alışveriş yerleri ise maalesef Georgian tarzındaki birçok orijinal yapıyı yok etmiş.

Her yönüyle tam bir kültür kenti olan Edinburgh'ta üç yüzden fazla müze ve galeri bulunuyor. Sokaklar zaten açık hava müzesi. Kentin her köşesinde; kahramanları William Wallece'ın, telefonun mucidi Alexander Graham Bell'in, İskoçyalı tarihçi-felsefeci David Hume'un, edebiyatçı Kames, Joyce, J. K. Rowling'in izlerini de sürebilirsiniz. Geçmişi hayalet ve cadı hikayeleriyle dolu Edinburgh'un, kültürlerini yaşatan birçok festivali var. Bu kültürün vazgeçilmez unsurları olan; viski imalathanelerini, gaydayı her  yerde görüyorsunuz ama kilt giymiş İskoç erkeklerini görmeyi fazla ummayın. Giyenler de gaydasıyla turist avlayarak geçimini sağlayanlar.

Kültür ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan İskoçların, bu özelliklerine Edinburgh sokaklarında rastlamak mümkün. Her yıl gerçekleştirilen Edinburgh Festivali, kentin ve kentlinin köklü tarihine tanıklık etmek için ideal. Dünyanın en büyük kültür-sanat festivallerinden biri olan Fringe Festivali'nde, şehrin dört bir yanına yayılmış yüzlerce etkinliğe katılarak kültür ve sanatla beslenebilirsiniz.

GÖRÜLECEK YERLER

Bir kentin öyküsü, imgesel yapılarıyla anlatılır. Edinburgh Kalesi'nden İskoç Parlamentosuna, Edinburgh 'un maskotu haline gelmiş olan Greyfriars Bobby heykeline kadar, başkentteki her yapı, anıt ve bina, size bir hikâye anlatıyor. Şehri gezerken bariz olarak Eski Şehir, Yeni Şehir ayrımını fark ediyorsunuz.

Old Town

Özellikle "New Town" bölgesi kurulduktan sonra Eski Şehir bölgesi, alt gelir grubundaki insanların oturduğu gecekondu bölgesi olmuş. Çok kötü bir üne sahip olan "Hayvan Pazarı-Cowgate" adı; uzun bir süre, sık, sık sokak cinayetleriyle, soygunlarla anılmış. Burada yaşayanlar nadiren New Town'a geçermiş. Halk nadiren sokağa çıkar olmuş. Kraliçe Victoria zamanında, sağlıksız yaşam, ölüm oranlarının artması üzerine, bölgede büyük bir yenilenme başlatılmış. Kentin Ortaçağ karakterine uygun olarak, Gotik mimarinin uygulanmasıyla bölge bugünkü görünümüne kavuşmuş. Old Town, kentteki en önemli turistik yapıları barındırıyor. Arnavut kaldırımlı, daracık sokakları, tarihi evleri, sevimli meydanları, yapıları ile keyif alacağınız, fotoğraflamaya doyamayacağınız bir bölge.

Edinburgh Kalesi

Tarihte hiç fethedilmemiş ender kalelerden olan Edinburgh Kalesi, dünyanın en görkemli yapılarından biri olarak kabul ediliyor Her yıl bir milyondan fazla kişi, kaleyi ziyaret ediyor.

Kalenin girişinde sizi, İskoçların halk kahramanı, William Wallace'ın heykeli karşılıyor. Savunma amacıyla yüksek bir yere, "Castle Rock-Kale kayası" üzerine yapılan kalede, uzun yıllar, devlet işleri de yürütülmüş. İskoç parlamentosu, 1963 yılına kadar burada toplanmış. Ayrıca bir bölümü cezaevi olarak kullanılmış.

Kalede, şehrin en eski yapısı olan Azize Margaret şapeli de yer alıyor. 1100'lü yıllarda, kral I. David'in, annesi için yaptırdığı söyleniyor. Şapelin yan tarafında kraliyet köpekleri mezarlığı bulunuyor. Üstelik çok bakımlı ve güzel. Bunun yanında kalede; savaşta kullanılan çeşitli silahların yer aldığı Savaş Müzesi'ni, hükümdarların giydiği taçların, asalarının sergilendiği Taç Odası'nı, üst katlarda yer alan Honours of Scotland bölümlerinde kraliyet mücevherlerini görebilir, kraliyet hazinelerine yakından bakabilirsiniz. Kalede ilgi çeken bir başka yer ise; tavanı, gemi iskeletini andıran "Büyük salon-Great Hall". Özellikle duvarlarının ahşap oymacılığı ile tanınıyor.

Kalede esas savunma hattı için ikinci bir kapı var. Bu kapıdan geçtiğinizde, sizi çeşitli topların bulunduğu Argyll Bataryası karşılıyor. Burada, pazar günleri haricinde her öğle vakti, saat 13.00'te ateşlenen; "Saat Bir Topu-One O'Clock Gun"ı görebilirsiniz. Top, bir zamanlar gemilerin hareket saatlerine gösterge olarak kullanılmış. Şimdilerde turistler ve Edinburgh'lular için bir eğlence vesilesi olmuş.

Kale yaz günleri 09.00-18.00, kış günleri 9.00-17.00 arası ziyarete açık. Giriş ücreti: 5-15 yaş için 10 sterlin, 16-59 yaş arası için 19,50 sterlin. Resmi web sitesinden 17,50 Pounda alabiliyorsunuz. 60 üstü ücretsiz.

Calton tepesi (Calton Tepesi)

Princes Caddesi"nin doğusunda yer alan Calton Hill, sunduğu manzara ve özellikleriyle, turistlerin en çok ilgisini çeken yeri. İskoçlar bu tepeyi mesire yeri olarak kullandığı gibi festival kutlamaları, konser vb açık hava toplantıları için de kullanıyormuş. Hem Eski hem de Yeni Edinburgh'un, Dünya Mirası sit alanının bir parçası olan tepede; Ulusal Anıt, Nelson Anıtı, Dugald Steward Anıtı, Gözlemevi gibi eserler de yer alıyor.

Ulusal Anıt - National Monument

Atina Akropolüne benzerliği nedeniyle, Edinburgh'un aydınlanma dönemine atfen  yapıldığını düşündürse de anıt, Napolyon Savaşları sırasında ölen askerler ve denizciler anısına yapılmış. Napolyon Savaşlarını sona erdiren Waterloo zaferinden bir yıl sonra yapımına başlanan anıt, mali nedenlerden dolayı yarım kalmış. Bu nedenle İskoç halkı arasında anıta "İskoç Deliliği", " Edinburgh"un Kara Lekesi",  "Gurur ve İskoçya Yoksulluğu" gibi isimler takılmaktadır.

 

Nelson Anıtı (Nelson Monument)

Nelson anıtı, 1805 yılında Amiral Nelson'un Trafalgar savaşında Fransız ve İspanyol filolarına karşı, kayıpsız kazandığı zaferini anmak için yapılmış.

Nelson bu savaşta ağır yaralanmış, sonradan ölmüştü. Kuleyi andıran anıtın  bir başka özelliği, 1852 yılında, tepesine yerleştirilen bir "Zaman Topu-time ball" Leith limanındaki gemilere zamanı hatırlatması idi. Top az bir zaman kala, bir direğin tepesinde yavaşça yükseliyor, tam 13.00'de düşürülüyordu. Bütün gemiler de kronometrelerini buna göre ayarlayarak hareket ediyorlardı. Edinburgh Kalesi'ndeki "One O"ClockTopu"da buna göre ateşleniyordu. 2007 yılında fırtınada hasarlanınca tekrar sistem devre dışı kaldı. Bugün turistik amaçla manuel çalıştırılıyor. 

Sağ altta görünen, ulusal anıtın birparçası.

Eski Gözlemevi

Britanya'daki birkaç gözlem evinden biri de Edinburgh'ta.  Önce Calton Tepesinde yapılmasına rağmen, işlevini kaybedince, daha uygun atmosfer ve daha az ışık kirliliğine sahip olduğu düşünülen Blackford Tepesine taşınmış. Şimdi yeni rasathaneye taşınan teleskobu, İskoçya'nın en büyük teleskopu. Bu teleskop ile toplanan ışık, bir spektrograf ile ayrıştırılarak binlerce ışık yılı mesafedeki gökcisimlerinin hangi elementlerden oluştuğu hakkında fikir sahibi olunabiliyormuş.

Kraliyet Yolu (Royal mile)

Old Town'ın en çok ziyaret edilen kısmı konumundaki Royal Mile, Edinburgh Kalesi'nden başlayıp, kraliyet ailesinin konakladığı Holyrood Sarayı'na kadar uzanıyor. Kaleye çıkan bu yolun uzunluğu bir mil olduğu için bu yola Kraliyet caddesi, yolu değil, "Royal Mile" adı veriyorlar. Royal Mile'da gezmenin bir gününüzü alacağını unutmayın.

Her köşesinde kentin geçmişine ışık tutan ayrıntılarla karşılaşacağınız yol, her biri ayrı değerde 6 bölüme ayrılıyor. Şehrin ilk kurulduğu bölge olan Castlehill ve Castle Esplanade, Kraliyet Yolu'nun en eski bölümü. Eskiden pazar yeri olarak kullanılan Lawmarket, St. Giles Katedrali'ni barındıran, High Street, yolun en popüler bölümleri. Abbey Strand ve Canongate'e ise turistlerin ilgisini fazla çekmiyor.

Genellikle insanlar bu yolu gezmeye tepeden; kaleden başlıyor. Fakat yolda esas görülecek yerler yolun aşağı tarafında bulunuyor. Aşağıdan başlanırsa, kapanma saatlerini kaçıracağım diye bir kaygınız olmuyor. Bu yerleri seyrederken duraklaya, duraklaya gideceğiniz için tepeye nasıl çıktığınızı fark etmiyorsunuz.  Ayrıca yavaş ilerleyeceğinizden, detaylara daha çok dikkat ediyorsunuz.

Yol boyunca Gotik mimarinin örneklerini görebilirsiniz. Tarih kokan daracık, arnavut kaldırımlı sokakları, tarihi evleri, yapıları, sevimli meydanları arasında keyifle dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Yorulduğunuzda keyifle oturacağınız kafeler, barlar,  restoranlar, alışveriş yapabileceğiniz dükkânlar da bulacaksınız. Adım başı rastlayacağınız sokak göstericileri, gaydacılar, şovmenler, hokkabazlar gününüze ayrı bir renk katıyor.

Kraliyet Sarayı (Royal Palace) 

Kraliyet ailesi, İskoçya'ya ayrı bir önem verir. Yaz aylarında, bir kaç haftayı, Edinburgh'taki saraylarında geçirirler. Saray, XII. yüzyılda, Kral I. David'in yaptırdığı kilise'nin hemen yanına yapılmış. Kilisenin bir kısmı hala ayakta olup yaz mevsiminde ziyaret edilebiliyor. Saray, tarih boyunca birçok defa restore edilip, yeniden yapıldığı için çeşitli mimari stilleri taşıyor. Halen resmi işlerin yürütüldüğü sarayın küçük bir kısmı ziyarete açık.

Sarayın girişindeki süslemeleri ve dekorasyonu çok etkileyici. Sarayın odalarında, İskoç krallığının çeşitli evrelerini yansıtan resimler, portreler, Kraliçe Victoria'nın Buckingham Sarayından getirdiği goblenler, Sean Connery'nin onurlandırıldığı Great Gallery bölümü görülmeye değer. Sarayın en romantik yeri, Kraliçe Mary'nin odası. Mary, Fransa'dan döndükten sonra Lord Darnley ile evlenir. Bu arada özel sekreteri, İtalyan David Rizzio ile aşk yaşar. Evlendikten bir yıl sonra, kocası bu odada, Mary'nin gözleri önünde, sevgilisini vahşice bıçaklar.

Saray, Noel haricinde her gün 09.30'da açılıyor. Nisan-Ekim ayları arasında, 18.00, Kasım-Mart aylarında 16.30'da kapanıyor. Giriş ücreti yetişkinler için 16,5 pound. Öğrenci 14,90 pound.

Sarayın bahçeleri de gezilebiliyor.

İskoçya Parlamentosu

Kraliyet Sarayı karşısında konumlanan Parlamento binası, yapılırken eserin İskoç halkını, coğafya ve topoğrafyasını sembolize etmesi tasarlanmış. İspanyol mimar Enric Miralles tarafından yapılan bina, tasarımı ile 2005 yılında "Stirling Ödülü"ne layık görülmüş. Bina, yapımı teklif edildiği andan itibaren, tamamlandıktan sonra bile devam eden tartışmalara neden oldu. Tartışmaların odağında; ilk teklif edildiğinde 10 milyon pound olan tahmini maliyetin, kısa zamanda 40 milyona arttırılması vardı. Bittiğinde ise maliyetinin 414 milyon pounda ulaşmış. Binanın resmi açılışı, 2004 yılında, kraliçe tarafından yapılmış.

Parlamento binasının halka açık tarafı, 09.00-18.30 arasında, ücretsiz gezilebiliyor. Rehberli turlar da ücretsiz. Yaklaşık bir saat süren tur ile, binada kullanılan ileri teknoloji, işçilik, semboller, fonksiyonları, mimari değeri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Victoria Street

Old Town'daki Grassmarket bölgesini Kale'nin olduğu Castlehill'e bağlayan eski yol, çok dik ve Z şeklinde zikzaklıydı. Bow Street adıyla anılan cadde, şehre ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla geliştirilen iyileştirme projesiyle ıslah edildi. Yenilenen cadde, Kraliçe Victoria'nın tahta geçtiği 1837 yılında hizmete açıldığı için adına Victoria caddesi olarak değiştirildi.

Caddenin dikkat çeken özelliği; Old Town'a hakim olan neo-klasik mimariden farklı olarak, caddenin Flaman stili yapılarla inşa edilmesi oldu. Bunun yanında, sahip olduğu tatlı kıvrımı, renkli dükkânları ile fotoğraf severlerin resimlemeye doyamadığı bir cadde.

Harry Potter hayranlarının uğrak yeri caddede, Potter temalı birçok mekânla karşılaşıyorsunuz. Yerel tasarımcılara ait birbirinden yaratıcı butik tasarım mağazalarında, renkli dükkânlarda, birbirinden güzel ve değişik ürünler arasında kaybolacaksınız.

Grassmarket

Victoria Street'ten aşağıya indiğinizde sizi Grassmarket karşılar. Bir zamanlar burada at ve sığırlar için ot ve saman satılırmış. Ölüm mahkûmlarının infazı da burada, halka açık olarak yapılırmış. Bunlardan biri de cinayetten hüküm giyen Maggie Dickson. Asıldıktan sonra ailesi cesedini alıp köyüne götürürken, bir mola sırasında, Maggie'nin ölmediğini fark ederler.  Maggie bundan sonra 40 yıl daha yaşar. Cezasını çektiği düşünülerek bir daha hüküm giymez. Grassmarket'ın en küçük publarından biri, şimdi onun adını yaşatıyor.

Grassmarket; turistlerin, alışveriş meraklılarının gözde yeri olduğu için burası seyyar satıcıların, atıştırmalıkların, yerel el işleri ve hediyelik eşya satan dükkanların bulunduğu renkli ve hareketli bir pazar yeri. Bu bölgede de çok sayıda tarihi mekân göreceksiniz.

 Sokakları dolaşırken kendinizi Harry Potter dünyasında hissediyorsunuz. Bu gayet doğal. Çünkü  J. K. Rowling, Harry Potter kitabını burada, bu yerlerden esinlenerek yazmış. Grassmarket'ten Cowgate'e geçtiğinizde karşınıza çıkan Nicolson's Cafe'nin, ikinci katındaki pencereden, yukardaki Greyfriar's Kirkyard Mezarlığı'nı seyrederek ilham alırmış. Serinin diğer bölümlerini ise "Elephant's House"de yazmış. İçeri girdiğiniz andan itibaren içeride J.K. Rowling'in kitapları yazarkenki fotoğraflarını ve tuvalette de Harry Potter replikleri görüyorsunuz.

Romanda adı geçen "Greyfriar's Kirkyard Mezarlığı"ndan başka, sokaklarda gezerken, Hogwarts-Esque Sihir Okulu'nu, büyülü yerleri, Lord Voldemort'un mezarını, görecek "Muggles"ların büyülü geçmişine şahit olacaksınız.

Greyfriar's Mezarlığı

Bir gezi sitesinde mezarlık gezilmesini önermek tuhaf gelebilir.  Bu mezarlığı ilginç kılan; içinde herkes tarafından ziyaret edilen bir köpek mezarı olması. Bir polis memuru olan John Gray'in, hayatının son iki yılında baktığı bu köpek; Bobby, sahibi 1958 yılında ölünce, cenazesin mezarına kadar, takip etmiş. Sonrasında da tam 14 yıl boyunca; yaz, kış demeden mezarının başında beklemiş.

Sevginin, sadakatin sembolü haline gelen Bobby, halkın sevgisini kazanmış.  Belediye meclisi, Bobby'yi koruma altına almış. Şehrin maskotu haline gelen Bobby için mezarlıkta kendisine bir kulübe yapılmış. Bobby ölünce de John Gray'in yakınına gömülmüş. Halk, o günden beri onu ziyaret ederek çiçek yerine mezarına oynamayı sevdiği çalı-çırpı koymuş.

1873 yılında İskoçya Ulusal Müzesi'nin karşısına kendisinin bronz heykeli dikilmiş. Heykelin burnuna dokunmak uğur sayıldığı için burnu pırıl pırıl.

St. Giles Katedrali

Yol üstünde karşınıza bütün ihtişamıyla, Edinburgh'un ve İskoçya'nın en önemli ibadethanesi; St Giles Katedrali çıkar.  Çan kulesinin, başka hiçbir yapıda göremeyeceğiniz, taç şeklindeki kubbesi, turistlerin en çok ilgisini çeken özelliklerinden.

Katedral'in içi de görülmeye değer. Gezerken göreceğiniz detaylara, her biri sanat eseri oymalara, heykellere, el işçiliğine hayran kalacaksınız. Kuzeydoğudan kuzeybatıdaki pencerelere sıralanan vitraylar, İncil'de geçen hikâyeleri resmediyor.

Katedral'in batı tarafından çıktığınızda, kaldırımda; "Midlothian"ın Kalbi" denilen, granit taşlarıyla resmedilmiş mozaiği göreceksiniz. Eski Tolbooth hapishanesinin girişini gösterdiği söylenen mozaiğe tükürmek, eskiden bu meydanda yapılan idamları lanetlediği için bunu yapan insanlara şans getirdiğine inanılıyor.

 

 

Cockburn Caddesi (Cockburn Street)

Cockburn Caddesi, Royal Mile'ı Edinburgh istasyonu; Waverley Station'a bağlayan caddedir. Old Town'ın ruhuna uygun olarak dar ve yılan gibi kıvrılan yolun etrafına dizilen dört katlı binalar, caddenin tarihi dokusuna ayrı bir gizem katmış.

Yargıç ve yazar Henry Lord Cockburn'un, caddenin yapımı sırasında, kentin tarihi dokusunun korunması çabalarına hürmeten caddeye onun adı verilmiş. Cockburn'un portresi, caddenin başındaki bina duvarına oyulmuş.

Caddenin üst tarındaki binalardan birine ise, çağdaş şairlerden Edward Lear'in "Baykuş ve Kedi" şiirine atfen, baykuş ve kedi figürü oyulmuş.

İskoçya Ulusal Müzesi (National Museum of Scotland)

İskoçya Ulusal Müzesi, İskoç antik dönemi, kültürü ve tarihiyle ilgili koleksiyonların yer aldığı İskoçya Müzesi ile doğa tarihi, dünya kültürleri bilim ve teknoloji koleksiyonlarının yer aldığı Kraliyet Müzesi'nin birleşmesi ile kurulmuş. Bu nedenle ülkenin; en eski fosillerinden günümüz kültürüne kadar olan büyüleyici hikâyesini bir arada görebiliyorsunuz. Doğa tarihi, vahşi yaşam, deniz canlıları, Viking broşları XII. yüzyılda bulunmuş fildişi satranç takımı, dünyanın ilk klonlanan memelisi "Dolly" bu müzede yer alıyor. Dinburgh'un merkezinde bulunan müzenin çatı katındaki terastan, Edinburgh Kalesi'nin ve aşağıdaki şehrin muhteşem manzarasını seyretmeye doyamayacaksınız.

Greyfriars Bobby heykelinin karşısındaki caddede yer alan Müze;  10.00-17.00 arası açık. Pazar günleri 12.00'de açılıyor. Müzeye giriş ücretsiz.

New Town

Yeni Şehir kısmındaki binalar, daha modern olsa da çoğu XVIII. yüzyıl Georgian mimarisi eseri. Yeni Kent'teki ana caddeler, kentin en prestijli mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Alışveriş mağazaları dışında kentin sanatsal zenginliğini tanıtan National Gallery, Scottish National Portrait Gallery gibi mekânlar da bu bölgede yer alıyor.

Prenses Caddesi (Princes Street)

Prenses Caddesi, Edinburgh'un en işlek caddesi. "İskoçya'nın Oxford Street"i olarak anılan ve yalnızca yaya girişine açık olan bu cadde, Harry Potter'daki Diagon Geçidi'ne esin kaynağı olmuş. Adı alışverişle birlikte anılan bu cadde, alış veriş tutkunlarının uğrak yeri. Buna dair bilgileri, aşağıda "Alışveriş" bölümünde bulabilirsiniz.

Caddenin hemen yanında, Kale'nin görkemli manzarası eşliğinde, Prenses Caddesi Bahçesi (Princess Street Garden) yer alıyor. 1820 yılında kurulan Princess Street Gardens, kentin tarihi ve modern bölümleri arasında sıkışmış izlenimi veriyor. 37 dönümlük alanı kaplayan bahçenin beş ayrı giriş kapısı bulunuyor. Bahçe, noel zamanında, noel market ve lunapark sayesinde kentin eğlence merkezine dönüşüyor

Princess Garden

Parkın Doğu bahçesi ve Batı bahçesi birbirinden ayrı güzellikte. Doğu bahçesi daha kalabalık. Güneşli günlerde, burada; arkadaş grupları, mesai arkadaşları, birlikte eğlenip, yemek yiyorlar. Batı bahçesinde ise çeşme, bir dizi havuz, kuş yuvalarını görebilirsiniz. Parktan Kale'nin görünümü muhteşem.

Prenses Caddesi'nden doğuya yönelerek dik merdivenlere ulaşabilir, Edinburgh manzarası eşliğinde Calton Hill'e çıkabilirsiniz.

İskoç Ulusal Galerisi (National-Gallery-of-Scotland)

İskoç Ulusal Galerisi (National Gallery of Scotland) şehrin merkezinde bulunan ve çok önemli eserleri bünyesinde barındıran, İskoçya'nın önemli müzesi. Dünyanın en iyileri arasında kabul edilen müze, erken Rönesans döneminden günümüze dek gelen önemli sanatçıların eserlerini ve İskoç sanat dünyasına ait önemli eserleri barındırıyor. Girişin ücretsiz olduğu galeride, Monet, Van Gogh, Turner, Tiziano, Rubens, Rembrandt, Raffaello gibi resim sanatının klasikleşmiş eserleri bulunuyor. İskoç Ulusal Müzesi'nde, bambaşka kültürlere tanıklık ediyorsunuz.

Scott Anıtı (Scott Monument)

Scott Monument, Princess Street'de yer alan devasa bir anıt. Görkemi ile büyüleneceğiniz ve ihtişamı ile kendinizi küçücük hissedeceğiniz Scott Monument, neo-gotik tarzda inşa edilmiş taş bir kule. İskoçya'nın en büyük yazarlarından biri olan; Sir Walter Scott'u anmak için yapılmış bu eser, dünyada bir yazara adanmış en büyük ikinci anıttır.

Anıtın dış yüzeyine oyulmuş 68 heykel var. Bunların 16 tanesi diğer İskoç şair ve yazarlarının büstü. Diğerleri, Scott'ın roman karakterlerini simgeliyor. Anıtın altında da Scott'un elinde kalem, yeni yazdığı romanı ve ayak ucunda, köpeği Maida ile betimlenmiş mermer heykeli var. Scott'un mezarı da anıtın dört ayağının tam ortasında yer alıyor.

Scott Anıtı, aynı zamanda Edinburgh'un göz kamaştırıcı manzarasının izlenebileceği en iyi yerler arasında sayılıyor. 61 metre yüksekliğindeki kuleye 287 basamaklı merdivenle çıkılıyor. Tepeden Edinburgh manzarasının görünümü muhteşem. Manzaranın tadını çıkardıktan sonra yazarın hayatına dair değerli bilgiler barındıran müzeyi de ziyaret edebilirsiniz. Ziyaret Saatleri: 10.00-19.00 Giriş Ücreti: 8 Pound

Leith

Leith, Edinburgh'un kuzey doğusunda,  Leith nehrinin ağzında yer almaktadır. Bir zamanlar adı sık, sık suçlarla anılan, yoksul bir bölge iken deniz ticareti ile zenginleşmiş, yenileme projeleri ve insanlarının gelişimi sonucunda, başkalaşım geçirmiş, fakat yerel karakterini kaybetmemiş bir bölge. Bugün kentin yeme-içme merkezi haline gelmiş. Özellikle akşamları ve pazar günleri çok hareketli.

Bölge, birçok gelişmeye önderlik etmiş. İngiltere'de yaygın eğitim 1870 yılında başlarken, Leith erkek çocukları, bölgedeki tüccarların finansmanı sayesinde 1555'den beri ücretsiz eğitilmiş. Birleşik Krallıkta, Blackpool'dan sonra ilk elektriğe ve elektrikli tramvaya sahip olan bölge. İskoçya'nın ilk kanalizasyonu, 1876'da Bernard caddesinde açılmış. Bunlar öncülük yaptığı gelişmelerden sadece birkaçı.

Bölgenin adı, genelde gurme restoranlarla anılıyor. Gelişen deniz ticareti, nedeniyle kıyıda birçok görkemli bina bulunuyor. Bunların alt katlarına restoran, bar ve kafeler açılmış.  Aynı zamanda birçok ev, kültürel sanat uygulamaları için stüdyo olarak kullanılıyor. Bölgede yıl boyunca çeşitli festivalleri görmek mümkün.

Nehir boyunca yürürken, İskoçya Ulusal Modern Sanatlar Galerisi ile deniz arasındaki alanda Antony Gormley'nin beğeni toplayan dökme demirden yapılmış "Demir adam" heykellerine dikkat edin.

Dekan Köyü (Dean Village)

Leith'e sadece 1.5 km uzaklıkta, Edinburgh'un şehir merkezine yürüyerek 10-15 dakika mesafedeki Dean Village, Leith Nehri kenarında küçük bir köy. 800 yıllık değirmenlere ev sahipliği yapan kartpostal güzelliğindeki köyde tarihi eserlerin yanında Dean Köprüsü'nü ve Neo-klasik İskoç Ulusal Modern Sanat Galerisi'ni, dev ağaçları, çeşit çeşit bitki ve çiçekleriyle Kraliyet Botanik Bahçesi'ni görebilirsiniz.

Edinburgh'lular için burası, sabah koşusu yaptıkları, köpeklerini gezdirmeye çıkarttıkları bir köy. Köyde herhangi bir kafe, restoran gibi oturacak yer olmadığı için etrafta fazla turist görmüyorsunuz.

Bunun yanında İskoçya Ulusal Modern Sanat Galerisi de görülmesi değer. İki zarif Neo-Klasik bina arasında bölünmüş koleksiyonunda Paul Klee, Francis Cadell, Andy Warhol Salvador Dalí'nin eserleri yer alıyor…

Rosslyn Şapeli (Rosslyn Chapel)

Rosslyn Şapeli

Ortaçağ Gotik mimari tarzının tipik bir örneği olan şapel, orta büyüklükte bir kilise. Edinburgh'un 15 Km. kadar dışında, yemyeşil, masalımsı bir coğrafyada. Toplu ulaşım vasıtaları ile gidilebiliyor.

Olağanüstü bir taş işçiliğine sahip olan Rosslyn Şapeli, 1446 yılında, Sir William St. Clair tarafından, eşinin anısına yaptırılmış. Taşıdığı gizemli,  birden çok anlam taşıyan sembollerle, Dan Brown'ın ünlü romanı "Da Vinci Şifresi" romanı ve filmine konu olmuş, komplo teorilerine adı karılmış bir ortaçağ şaheseri. Tapınak Şövalyelerine ev sahipliği yapan şapel, kesinliği kanıtlanmamış iddiaların merkezinde bulunuyor.

Her noktasının heykel, oyma ve resimlerle değerlendirildiği kilisede İsa, Meryem ve yedi ölümcül günah gibi konular, hikayelerle canlandırılıyor. Ayrıca Paganlık, Musevilik, Masonluk ile ilgili semboller de bulunuyor. Örneğin İskandinav mitolojisinde Cennet, Dünya ve Cehennem'i birbirine bağlayan Dişbudak Ağacı; Yggdrasil ağacını temsil ediyor. Spiral biçimli dallar bitkileri ve ağaç gövdesinin yeryüzü elementleri içinde derinlere giden köklerini sembolize ediyorlar. Sütunun dibindeki ejderhalar ise ağacın verimliliğini almak için kökleri kemirirken gösteriliyor.

Yeni bir iddia ise; sütunu çevreleyen sarmal spirallerin DNA'nın çift sarmalının ilk temsillerinden biri olduğu. Tapınağın başka gizemleri de var. 

Leydi Şapeli'ni korodan ayıran üç sütunun tepesinde, bir kutlamada şarkı söyleyen ve lavta, keman, davul, santur, şavm ve gayda çalan melek oymaları bulunuyor. İncil'de bahsedilen "Tanrı'yı öven göksel ayin"in betimlendiği bu bölümde bir müzik parçasının şifrelenmiş olduğu iddiaları hep vardı ama bu parça ancak yakın zamanda notaya dökülerek çalınabilir hale getirildi.

Bunun yanında "Hayat Ağacı", "Yeşil Adam", İncil'eki "Merhamet İlacı", "Kral Süleyman'ın Mühürü" efsanelerine dair gizemler de şapelde yer alıyor. "Tapınak'ın Kayıp El Yazmaları"ndan gerçek "Kader Taşı"na, İsa'nın gerildiği çarmıhın bir parçası olan ve "Kutsal Haç" diye bilinen "Gerçek haçtan Kutsal Kase"ye kadar birçok kutsal emanetin, Tapınak Şövalyeleri tarafından Kudüs'ten getirilerek Rosslyn Şapeli'nde saklandığı iddiaları hala geçerliliğini koruyor.

Nitekim Dan Brown, "Da Vinci Şifresi'ni yazmaya karar verdiğimde, sonun dünyanın en gizemli şapel; Rosslyn'de biteceğini en başından biliyordum" diyecekti. Romanın ve filmin ardından Şapelin ününün arttığı şüphesiz.

EDİNBURG'ta YAPILACAK DİĞER FAALİYETLER

  • Edinburgh ve Lothian'ın tarihi ve arkeolojik zenginliklerine yakından şahit olmak için, Holyrood Park'ı ziyarete edebilirsiniz. Eğer ziyaret edecekseniz, parkın "Information" bölümüne uğrayıp bilgi almanız doğru olacaktır. Aynı zamanda parkın tarihi, zenginlikleri, yürüyüş güzergâhları konusunda düzenlenmiş sergiyi ücretsiz gezebilirsiniz.291 mt yüksekliğindeki  "Arthur Seat", parkın en yüksek tepesi. Parktaki buluntular, Demir çağından kalan savunma yapıları, bronz çağından       kalma zirai setler, o zamanlarda da bölgede yaşam olduğunu gösteriyor. Salı-Perşembe günleri, 09.00-15.00 saatlerinde ziyaret edilebilir.  
  • İskoç Parlamentosu'nun 500 mt kadar yukarısında Çocuk Müzesi bulunuyor.  Geçmiş zaman oyuncaklarının sergilendiği müzede, minik arabalar, kuklalar, bebek evleri, model uçaklar, çocuk elbiseleri vb. eşyalar sergileniyor. Çocuğunuzun kendini kaybeceği bu eğlenceli dünyada, size Royal Mile'ı gezmek için zaman kalmayabilir. 10.00-17.00 saatlerinde açık olan müzeye giriş ücretsiz.
  • Royal Mile'ın doğusunda kalan Mary King's Close (Geçiti), antik çağlardan beri Edinburgh şehrinin ana caddesiymiş. Her iki tarafında sekiz kat yüksekliğe kadar uzanan evler bulunan, dar çıkmaz sokakları geçitlerle birbirine bağlanan bu cadde, XIX. yüzyıldaki yapılaşma yüzünden tamamen yer altında kalmış.Adını 1600'lü yıllarda burada yaşamış olan iş kadını Mary King'den alan geçit, XVI.-XIX. yüzyıllar arasındaki yaşamı, cadı avlarını canlandırıyor. II. Dünya Savaşı sırasında, hücreler halindeki odalarda saray aristokratlarıyla yoksul ailelerin birlikte savaştan kaçtıkları yer. Eğer geçmişe ilginiz yoksa sıkılabileceğinizi baştan hatırlatırım. Ziyaret saatleri: 10.00-17.00. Ücret: Tam 18,95, öğrenci 12,45 pound (Rehberlik hizmeti dahil)
  • Ailece eğlenmek istiyorsanız Camera Obscura'ya gidin. Camera Obscura, eskiden ressamların, objeleri direkt kâğıda yansıtmak için kullandıkları, dört tarafı kapalı, küçücük bir delikten ışık alan karanlık odaya deniliyordu. Altı katlı bir yapıda, şaşırtmalar ışık oyunları ve göz yanılmasına dayalı illüzyonlarla, çocuklu ailelerin uğrak yeri. Giderseniz buraya 2-3 saat ayırmanız gerektiğini, kapalı, yağışlı havalarda görüntü kalitesinin düşük olacağını göz önünde bulundurmanızda yarar var. Kulenin terasından muhteşem Edinburgh manzarasını da görebilirsiniz. Giriş ücreti 16,20 pound.
  • Kentin karanlık geçmişi hakkında en doğru bilgiyi Edinburgh Dungeon'da öğrenebilirsiniz. Dungeon 70 dakikalık, interaktif bir dolaşım. Siz koridorlarda yürürken, canlı aktörler, sesli ve görsel özel efektler eşliğinde size kentin ve İskoçya'nın bin yıllık geçmişini canlandırıyor.
  • Görkemli bir performans izleyerek, keyifli bir akşam geçirmek istiyorsanız, Royal Lyceum Theatre'a gidebilirsiniz.
  • Dilerseniz Leith'da, eski Gümrük binasını (Custom House) ziyaret edip çağdaş sanat eserlerini inceleyebilirsiniz.
  • Leith'da tarihi liman civarında dolaşırken, Kraliçe'nin önceki yatı; Royal Yacht Britannia'yı gezebilirsiniz. Şimdilerde müze olarak kullanılan yatı gezerken Viktorya döneminin ihtişamına şahit olabilirsiniz.
  • Ağustos ayında Edinburgh'ta iseniz, dünyanın en büyük kültür ve sanat festivali kabul edilen "Edinburgh Fringe Festivali"ne katılmanızı öneririm.  25 günde, 3,548 farklı shovla, 55 bin performansın sergilendiği bu etkinlik, katılım olarak olimpiyatlar ve FIFA Dünya Kupası organizasyonlarından sonra en fazla kişinin izlediği organizasyon.  
  • Cumartesi veya pazar günü buradaysanız, Pitt Market'e gidin. Leith'da, Pitt Caddesi'nde kurulan pazar, açık havada ve bir depoda kuruluyor.  Yerel gıda ürünlerinin satıldığı pazar,  cumartesi günleri 12. 00-22.00, pazar günleri 12.00-20.00 arası açık.
  • Olağanüstü akustiği, sıra dışı yuvarlak duvarları ve kubbesi ile bilinen Usher Hall'de müzik dinlemek ayrı bir zevk. 1972 yılında, Eurovision Şarkı Yarışması'na ev sahipliği yapan salon, boks dahil, çeşitli konserler, toplantılar ve siyasi mitingler için kullanılıyor.
  • Edinburgh, dünyanın en esrarengiz hikayelerinin yaşandığı yer olarak bilinir. Korku ve heyecan arıyorsanız, Edinburgh hayalet turlarından birini deneyebilirsiniz.
  • Viski, Edinburgh'un marka değerlerinden birisi. Kentte birçok firma"Viski Turu" düzenliyor.  Katılırsanız, çeşitli viskileri tadabilir, viskinin üretim sürecine yakından şahit olabilirsiniz.  

ALIŞVERİŞ

Edinburgh'da alışveriş denildiğinde ilk akla gelen yer, Princes Street. Yalnızca yaya girişine açık olan bu caddede; lüks mağazaları, zincir markaları bulabilir, tarihi yapıların gölgesinde alışveriş keyfini sürebilirsiniz. Ayrıca caddeden kale manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Yorulduğunuzda, "Princess Street Bahçeleri"nde bir kahve molası vererek soluklanabilirsiniz.

Edinbugh'tan alınabilecek pek çok geleneksel hediyelik çeşidi bulunuyor. Bunların başında da elbette, kilt ve kilt kumaşları geliyor. İskoçya'nın yünlüleri de ekoseleri kadar ünlüdür. İskoç yünü ile yapılan battaniye, süveter, ceket, takım elbise gibi ürünlere göz gezdirebilirsiniz. Viski ise, kentin kilt kadar ünlü hediyeliği. Markalar arasında tercih yapmakta zorlanacağınız viskileri deneyebilir, satın alabilirsiniz.

Princes Street haricinde, New Town bölgesinde bulunan ve yine araç trafiğine kapalı olan Rose Street ve Thistle Street, daha çok küçük butik mağazalara ev sahipliği yapıyor. Rose Street'e paralel olan George Street ise ünlü giyim mağazaları yanı sıra, mücevher mağazalarını da barındırıyor. İskoçya'nın en büyük antikacısı Georgian Antiques'te alışveriş yapma ayrıcalığına da kavuşabilirsiniz. Çocuğuna hediye almak isteyenlerin uğrak yeri ise, Jenner's oyuncak mağazası.

Butik tarzda bira imalathaneleri ile sıkça karşılaşacağınız bölgede gerçekleştireceğiniz gezinti esnasında, müzik tutkunlarının ve kitap kurtlarının asla vazgeçemedikleri "McNaughtan's Bookshop"u atlamamak gerekiyor.

NEREDE KALINIR

Edinburgh'ta otellerin yanı sıra kiralık evlerde, pansiyonlarda, yatakhane, hostel, üniversite yurtları gibi, bütçenize göre seçeceğiniz çeşitli konaklama imkânı bulabilirsiniz. Rezervasyonunuzu yaptırırken fiyata dâhil olan hizmetleri ve fiyata verginin dâhil olup olmadığını öğrenmenizi öneririm. Diğer yandan festival dönemlerinde önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.

Otel seçerken, öncelikle şehire gelmekteki asıl amacınızı göz önünde bulundurmakta yarar var. Bu amaca uygun olarak önce kalacağınız bölgeyi belirlemeli, sonra bütçenize uygun otel seçimine yönelmelisiniz.

Eski şehir (Old Town)

Bir Ortaçağ kenti olan Edinburgh'a gelen turistlerin çoğu kentin kültürünü öğrenmek için, kentin tarihi yapılarını görmek ister. Orta Çağ atmosferinin yoğun biçimde hissedildiği Old Town, turistlerin en çok konaklamayı tercih ettikleri yerdir. Adım başı tarihi ya da kültürel değere sahip bir esere rastlayacağınız bölge, aynı zamanda, çok sayıda restoran, pub ve mağazaya ev sahipliği yaptığı için turistik açıdan kentin kalbi olarak nitelendiriliyor. Özellikle Royal Mile civarındaki tesislerde konaklarsanız,  günün her saati hareketin içerisinde yer alabilir ve birçok turistik mekâna yürüyerek dakikalar içerisinde ulaşabilirsiniz. Fakat bu bölgeye ilgi çok olduğu için, konaklama fiyatlarının, kentin diğer kesimlerindeki otellere göre daha yüksek seviyelerde olduğunu unutmayın. Bölgedeki en popüler otellerden bazıları: 

Butik oteller: 2020'de Edinburgh'un en iyi butik oteli seçilen The Dunstane Houses, kentin merkezinde yer alıyor. Old Town'ın atmosferine uygun olarak neo-klasik tarz da döşenmiş 35 odası bulunan otelin bahçesi de günün 24 saatinde zevkle vakit geçireceğiniz olanaklar sunuyor.

7 odalı The Witchery, şatafatlı bir atmosfere ve hedonistik bir ruha sahip. Rambrant tablolarında olduğu gibi, koyu renklerin hakim olduğu; oymalı, kabartmalı, antikalar, odalara ve salonlara barok bir atmosfer kazandırıyor. "Best Boutique Hotel Experience in Scotland 2020" ödülünne sahip.

Bölgedeki diğer butik oteller; Motel 1,  Apex City,  Grassmarket Hotel, Fraser Suites, Jury's Inn Edinburgh,

5 Yıldızlı oteller: Royal Mile Suites by the Castle,  InterContinental Hotels Edinburgh. 
 
4 Yıldızlı oteller:  Novotel Edinburgh Centre, Native Edinburgh, Leonardo Royal Haymarket, Radisson Blu Hotel,
 
3 Yıldızlı oteller: Holiday Inn Express Edinburgh–Royal, İbis Edinburgh Centre Royal Mile, ibis Styles St Andrew Square, Hampton By Hilton Edinburgh West End
 

Yeni şehir (New Town)

Edinburgh'ta zamanınızın çoğunu, alışverişle, eğlenceyle ya da modern kesimde geçirecekseniz, Yeni şehir tarafındaki otelleri tercih edebilirsiniz.

Butik oteller : Barok ve modern stili harmanlayan şık bir butik otel olan Ruthland'ın, zevkli döşenmiş 12 odası var. George caddesindeki Le Monde butik otelindeki odaların her biri farklı şehir adlarını taşıyor Her bir oda, adını taşıdığı kentin ruhunu yansıtacak şekilde döşenmiş. Paris, bordo renkli, ışıltılı ve kıvrımlı iken, Manhattan tuğla duvarları ve ahşap parkeleri ile geleneksel loft stilini yansıtıyor. Los Angeles ise beyaz deri koltuklar ve Hollywood yıldızlarının fotoğrafları ile döşenmiş.

One Royal Circus, şehrin Georgian binalarından birisinde yer alıyor. Otelin etkileyici bir kütüphanesi, bilardo masası, antika piyanosu, dev yaldızlı aynaları, şöminesi, ahşap parkeleri ile sizi karşılıyor. 5 süit odası olan otelin mini-gym'i de bulunuyor.

Rick's Edinburgh, Nira Caledoniada, bölgedeki butik otellerden birkaçı.

5 Yıldızlı oteller: InterContinental Edinburgh, Kimpton Charlotte Square Hotel, The-Glasshouse, 21212 Hotel….

4 Yıldızlı oteller: Desitny Hotel, Sonder Royal Garden Hotel, Malmaison, The Spires, Hotel Indigo Princes Street, Escape to Edinburgh@Abercromby Place….

3 Yıldızlı oteller: İbis Styles Edinburgh St Andrew Square, Royal Scots Club, 34 A Abercromby Place,  Quenn Street City Apartment, Mercure Edinburgh, Holiday Inn Express City Centre, Old Waverly Hotel…

Leith

Eğer siz de seyahatiniz boyunca yerel mutfağı, mimariyi, kentin sanatsal yönünü ve huzuru önemsiyorsanız, eski liman bölgesi Leith'ta kalmanızı öneririm. Kente özgü lezzetleri keşfetmek dışında Leith otellerinde konaklarken birçok farklı aktiviteye odaklanabilirsiniz.

Leith, balıkçı restoranları, minik dükkanları ile sayfiye kasabası görünümünde. Kentin bohem ruhunu yansıtan bu bölgede, her cumartesi kurulan gıda pazarı, ayrı bir ilgi odağı.

Leith'daki popüler otellerden bazıları şunlar: 

Butik Oteller : No. 11 Boutique Hotel, Malmaison, 

5 Yıldızlı oteller: Six Brunton Place,

4 Yıldızlı oteller:  On The Walk, Stylish Apartment, Culane House Hotel, Ideal Central Edinburgh, The Sandaig

3 Yıldızlı oteller: Holiday Inn Express Edinburgh, Cairn Hotel & Apartments, Stylish 2 Bedroom Property,  A-Haven Townhouse Hotel, Park View House Hotel

İSKOÇYA'da NE YENİLİR, İÇİLİR

Asırlardır bir arada yaşamanın sonucu olsa gerek, İskoç mutfağı ile İngiliz mutfağı benzer özellikler taşımaktadır. İskoçlar, İngilizlerden farklı olarak yemeklerini daha çok kızartma olarak pişirir. Yemeklerinde baharat kullanmayı sevmezler. Sos kullanmayı severler. Bu alışkanlıkları, Fransız mutfağından gelir.

İskoç mutfağında kahvaltı çok önemlidir. Geleneksel İngiliz kahvaltısına benzese de çay, kahvaltıda pek tercih edilen bir içecek değildir. Bacon (Domuz pastırması), harris (kuzu etinden yapılan ve içine sakatat katılan bir çeşit köfte), veya siyah pudding (bir çeşit yulaflı sosis), konserve fasulye ve çırpılmış yumurtadan oluşan kahvaltı tabağında, peynir normalde yer almaz. Ünlü peynirleri, Çedar, Caboc kahvaltıda değil, genel olarak aperatif içkiler eşliğinde tüketilir. Kahvaltıda genellikle süt veya kahve çeşitleri tüketirler. Kahvaltıda, süt ve balla karıştırdıkları yulaf ezmesi de çokça tüketilir.

İskoçya; et, sebze ve deniz ürünleriyle, zengin yeme içme alternatiflerine sahip bir ülke. Farklı çorba türleriyle övünen İskoç mutfağının en popüler çorbaları; pırasa, tavuk parçaları ve patates ile yapılan "Cock-a-leekie", genellikle kuzu veya dana etinden yapılan "Cotch broth", patatesle yapılan "Stovies", tütsülenmiş morina balığından yapılan "Cullen skink" en çok tercih edilen çorbalar.

Yemekleri daha çok "Aberdeen Angus" türü sığır etinden yapılıyor. Av eti de sık tüketiliyor. Edinburgh'ta; keklik, geyik, sülün, bıldırcın, yaban tavşanı gibi av etinden yapılmış farklı lezzetleri bulabilirsiniz. Et yemeklerini genellikle kızartarak hazırlayan İskoçlar, et tabaklarını; patates, bezelye, yabani meyveler ile birlikte servis ederler.

İskoçya, nehirleriyle, gölleriyle, tatlı su yönünden çok zengin bir ülkedir. Başta enfes sazan tatları olmak üzere, onlarca tatlı su balık yemeği çeşidi bulabilirsiniz. Okyanusa da kıyısı olduğu için balıkçılık çok gelişmiştir. Morina balığı, ringa balığı, som balığı gibi balıklar, İskoç usulü balık pişirme yöntemiyle, tütsülenerek servis ediliyor. Deniz ürünlerinden ise midye, kerevit, ıstakoz, yengeç gibi çeşitleri bulabilirsiniz.

İskoç mutfağı, tatlı ve pasta ürünleri ile de iddialı. Taze süt bol olduğu için sütlü tatlılar revaçtadır. Turta, meyveli kek ve daha birçok farklı lezzeti de tatmalısınız. Abernethy bisküvileri, cranachan, ecclefechan bunlardan bazıları. Özellikle sıcak marmelat sosu ile servis edilen; kuru meyve, portakal parçaları, viski ve badem ezmesi katılarak yapılan "Dundee cake"i mutlaka tadın.

İskoçya denilince akla ilk gelen içecek viskidir. İskoçya dağlarının yumuşak içimli kaynak suları ve arpaları damıtmakta kullanılan bitki kömürü "Turba", İskoç viskilerini özel kılıyor. Single Malt, Single Grain ve Blend olmak üzere 3 tipte üretiliyor. Yıllandırılmış single malt viskisi, en makbul olanı. Sert bir içki olan viski, içimini kolaylaştırdığı söylenen krem peynir crowdie, caboc peyniri, İskoç ekmeği eşliğinde alınıyor.

Eğer viski üretimini yerinde görmek isterseniz,  The Scotch Whisky Experience isimli atölyede bir tura katılabilirsiniz. Tur sırasında çeşitli scotch viskilerini tadabilirsiniz.

Edinburgh ayrıca Scotch Ale biraları ile de meşhur. İskoç biralarının yanında meze olarak genellikle yulaf ezmesi tüketilmektedir.

İskoçya'da cin de oldukça sık tüketilmektedir. Eğer cin yapımını ve tarihçesi merak ediyorsanız, Edinburgh Gin Distillery turuna katılmalısınız. Yok eğer İskoç birası; "Ale"yi merak ediyorsanız, onun da turları var.

ULAŞIM

Edinburgh Havaalanı'ndan şehir merkezine, 15 dakikada bir hareket eden N22 otobüsü, veya Airlink 100 ve "Skylink"otobüsleriyle ulaşabilirsiniz. Airlink sizi 20 dakikada şehir merkezine ulaştırıyor. Tek yön 4,5 pound, çift yön 7,5. "Skylink" daha çok dolaştığı için daha uzun sürüyor. Buna karşın daha ucuz.Taksilerin içi çok geniş ve rahat. Tipik eski İngiliz arabaları. Genellikle iki kişilik. Lakin şoför koltuğunun arkasında iki tane de açılır-kapanır yaylı oturacak yer var. Ayaklarını istediğin kadar uzatabilirsin. Bagajını da yanına alıyorsun.

 

Uber taksi ağı, Edinburgh'ta çok gelişmiş. Ayrıca, diğer Avrupa şehirlerine göre daha ucuz. Havaalanından şehir merkezine 17 Pound, şehrin bir ucundan diğer ucuna 5 Pound ödeyerek ulaşabilirsiniz. Edinburgh'ta metro yok.  Toplu ulaşım  şehir içi otobüslerle yapılıyor.

 

Edinburgh, kayalık olduğu için yatay gelişemeyince dikey gelişmiş bir kent. Her yer yürüme mesafesinde. Bu bakımdan toplu taşıma ağı, diğer büyük Avrupa kentlerine göre daha zayıf kalmış.

İstediğiniz durakta inip, istediğiniz zaman herhangi bir duraktan tekrar binebileceğiniz " Hop On Hop Off" otobüsleriyle kenti keşfedebilirsiniz. Değişik tercihler sunabilen turun fiyatları genelde 20-57 pound arasında değişiyor.  

 

EDİNBURGH'A GELMEDEN ÖNCE BİLMENİZ GEREKENLER

  • Edinburgh'ta, yaz gününde bile her an soğuk ve yağmurlu bir hava ile karşılaşmanız mümkündür. Buna göre tedbirli gitmelisiniz.
  • Kale giriş bileti gişede 19,50 Pound iken,  öncelikli giriş bilet ücreti 17,50 pound. Biletin en önemli avantajı, giriş kuyruğunda sıra beklemiyorsunuz.
  • Yaz aylarında gidecekseniz önceden festivak programlarını inceleyerek zamanlamanızı yapınız.

NE ZAMAN GİDİLİR

Edinburgh'a gelmeden önce yapmanız gereken ilk şey; bir şemsiye ve yağmurluk edinmek. Kentte neredeyse yılın her mevsimi yağışlı geçiyor. En yağışlı aylar Ekim- Şubat ayları. Bu aylarda ortalama sıcaklık 15 derece santigrat. Kış aylarında ortalama sıcaklıklar 1-3 dereceye kadar düşüyor. Ayrıca yılın her mevsiminde şiddetli rüzgâr alıyor. Edinburgh, genel olarak soğuk ve yağışlı bir şehir olduğu için yazın da gitseniz yanınıza kalın kıyafetler almayı ihmal etmeyin.

Edinburgh seyahati için en güzel zaman elbette Temmuz-Eylül ayları. Ayrıca, yaz aylarında Edinburgh, tam bir festival kentine dönüşüyor. Şehrin öne çıkan festivallerinin hepsi Ağustos ile Eylül ayları arasında gerçekleştiriliyor. Buna karşın, doluluk nedeniyle konaklama fiyatlarının bu aylarda yüksek olacağını ve festivaller sebebiyle oldukça kalabalık olacağını göz önüne almakta fayda var.

Edinburgh seyahatim; tarihin, mimarinin, kültürün; kırsal manzaralarla iç içe geçtiği, unutamayacağım bir seyahatti. Yaptığınız harcamalara ve ayırdığınız zamana değecektir.

 

 

 

 

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: