ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCE VE MİLLİ EĞİTİM

ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCE VE MİLLİ EĞİTİM



       Türk eğitim sistemi 2 geleneğimizin etkisi altındadır;

  • Aktarmacılığa dayanan medrese geleneği,
  • Otorite bağımlılığı.

 

İslam dininde herşey aktarmacılığa dayanır. Hadis, peygamberimizin sözlerinin aktarılmasıdır. Medrese de İslam dininin devlet kontrolünde öğretilmesi amacıyla kurulmuştur. Ortaçağda, din yaşamı kontrol altında tutarken bu fikir belki de doğruydu. Ancak yeniçağda akıl, dogmaları sorgulamaya başladı. İnsan-doğa ön plana çıkmaya başladı. Osmanlılar bu çağ değişimine kapılarını kapatmıştı. Yenilikleri dine karşı görüyorlardı.

 

Bağımsız düşünebilen insan, kişilikli insandır. Kişilik eğitimi aileden başlar. Ataerkil aile düzeninde "Büyüğe saygı, küçüğe sevgi" sözü vardır. Ancak bu tek yanlı bir bakıştır. Saygı da, sevgi de karşılıklı olmalıdır. Büyük, küçüğün kişiliği olduğunu kabul etmelidir. Aksi halde saygı içtenliğini kaybeder, korkuya döner. Korkunun olduğu yerde ise kişilik gelişmez. Okulda not korkusu, evde baba korkusu olunca düşünce yetisi gelişmez.

Milli Eğitim Temel Kanunu; Türk milletinin bütün fertlerini "Hür ve bilimsel düşünce gücüne sahip, ..., topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir" demektedir.

Öğrenimi süresince öğretmeninin söylediklerini yalnızca bellemeye, yinelemeye, nakletmeye, aktarmaya yönlendirilen öğrenci, özgür ve bilimsel düşünceyi gerçekleştiremeyecektir. Kendisine etken olma, irdeleme, sorgulama, öğretmeniyle tartışma, imkanı tanınmayan öğrenci, öğretmenin söylediklerinden bağımsız düşünemez. Belki yığınla bilgi edinir, bunları başkalarına da aktarır, ama kendisi bilgi üretemez, yapıcı, yaratıcı olamaz. Bu bilgiyi uygun zamanda, doğru yerde kullaamaz.

Özgür ve bilimsel düşünce, öğrenciye yalnızca bilgi yükleyen değil, bilgilenme sürecinde öğrenciyi düşünmeye, eleştirmeye, yorumlamaya, yani okuduğunu, söyleneni anlamaya yönlendiren eğitimle gerçekleşebilir. Bu nedenle öğrenciyi soru sormaya özendirmek gerekir. Ama bizde tam tersi bir tutum vardır. Bu durumda eğitim, amaç olarak öğrencinin kendisini, kişiliğini değil, öğrenciye yüklenmesi gerektiğine inandığı bilgiyi almaktadır. Çağdaş eğitimde amaç; öğrencinin bilgiyi anlaması, kavraması, gerektiğinde bağıntılar kurarak bilgi üretebilmesidir.

Öğrenci, bilgi yığılan bir nesne olmaktan çıkıp anlama, bilgi üretme sürecine giren bir özne olunca, sadece yöntem değil, öğrenci-öğretmen ilişkisi, derslik öğrenci sayısı, öğretmenin konumu, müfredat programı değişir. Öğrenci anlamaya yönelik eğitim görünce, yükseköğrenim sırasında yalnızca öğretim üyesinden bir şeyler öğrenen olmaktan çıkacak, kendisi de birşeyler inceleyen, araştıran, derse katkıda bulunan kişi olacaktır. O zaman öğrenci kavramının yerini etüd eden, "Student" kelimesi alacaktır.

Özgür ve bilimsel düşünce gücüne sahip insan yetiştirmek için okuduğunu anlamayı öğretmemiz lazım. İnsanın, kendisi ile yaşadığı dünya arasında bağ kurmaya yardımcı olan, düşünmeye, anlamaya yönlendiren alanlar, felsefedir. Okullarda felsefe zorunlu ders olmalıdır. Fakat felsefeyi, düşünürlerin öğretilerini art arda sıralayan bir ders olmaktan çıkartmak gerekir. Felsefe dersleri, düşünce ile yaşam arasında bir bağ kuran, dünyayı sorgulayarak aydınlatmaya yönelen bir anlayışla yapılmalıdır.

Baloğlu, Zekai;

“Türkiye Üçüncü Sektör Raporu, Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, 

İstanbul: TÜSEV yayını,1994

 

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: