Şefin Zor Gecesi

Şefin Zor Gecesi



Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestramız çok sesli müziği kent yaşamına kazandırmak ve yaymak için yoğun çaba sarf etmektedir.

Kentimizin en zengin kültürel varlıklarından biri olan orkestramızın hedeflerinden biri de klasik müziği daha geniş kitlelere yaymak. Bu amaçla çocuklarımıza da bu sevgiyi aşılamak için Bursa Bölge Orkestramızın  bir çok çabaları var. Onlara kendi düzenledikleri koreografilerle, göreceli basit ve kulağa hoş gelen nağmelerle bezenmiş konserler vererek bu misyonlarını yerine getirmeye çalışıyorlar.

 
Bölge orkestramız, sezon boyunca her Cuma akşamı Fethiye Kültür Merkezi’nde konserler vermektedir. Bu yıl güzel bir tesadüf olarak 23 Nisan da Cuma gününe denk gelince bu konser de haliyle çocuklarımızın katkısıyla daha da zenginleştirildi. Çocuklarımıza göre seçilmiş programın içine yarınlarımızın temsilcileri tarafından okunan Atatürk şiirleri ve Fındıkkıran Bale suit’ine eşlik eden balerin adaylarımız da katılınca bir aile havasında gerçekten bir çocuk bayramı kutladık.
 
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Özel Konseri’nde İnci Özdil’in sahneye çıkan çocuklara dokunuşu, onlara bakışındaki yumuşaklığı geceye bir başka anlam yükledi. Dünyadaki 6 kadın orkestra şefinden biri olma ve aynı zamanda ülkemizde orkestra kuran ilk bayan ünvanına sahip Özdil aynı zarafeti, Ravel’in Bolero’sunu büyük başarıyla çalan orkestra arkadaşlarını; öncelikle üflemeli çalgılar; sonra vurmalı çalgılar, arkasından tüm orkestrayı alkışlatmak için ayağa kaldırırken de gösterdi. Bunu belki her şef yapıyor, ama bu hareketi yaparken gösterdiği içtenliği, zarafeti idi belki de beni duygulandıran. 
 
Çok sesli müzik dinlemek bir eğitim ve terbiye işidir. Sabır, saygı ve yüksek yoğunlaşma ister. Bu haliyle çocuklara yönelik düzenlenen konserlerde organizasyonu yapanların bir dizi önlemi düşünmesi gerekir. Çalınacak eserlerin seçiminde parçanın hareketliliği, uzunluğu, canlılığı gibi unsurların dışında verilecek araların sayısı, yanlarında bulunacak gözetmen, ebeveyn gibi unsurlar dikkate alınmalıdır. Ama hepsinden önemlisi bu çocuklara bir klasik müziğin nasıl dinleneceği hakkında bilgi verilmesidir. Bu bilgiyi çocuklarımız nerede alıyor bilmiyorum. Başta ebeveynler olmak üzere, bu konuda öğretmenlerimize, bilhassa müzik öğretmenlerimize, kentte kültürümüzü yaymak ve zenginleştirmekle görevli kişilere görev düşmektedir.  Ama bu güzel gecede içimde burukluk uyandıran tek his, sadece çocuklarımızın değil, büyüklerimizin de müzik dinleme kültüründe daha kat etmesi gereken mesafeler olduğunu görmek oldu. 
 
Çok sesli müzik dinlemek başta orkestra şefi olmak üzere, orkestra elemanları ve dinleyicilerin yoğunlaşmasını gerektirdiğinden, salonda en küçük bir hareketin ve sesin olmaması çok önemlidir. Bu nedenle konser başlamadan kapılar kapanır, kimsenin girmesine, çıkmasına, yer değiştirmesine müsaade edilmez. Konser sırasında bırakın konuşmayı öksürmek bile yakışık almaz. Çocuklara özgü düzenlenmiş bir konserde çocukların hareket etmesi, fısır fısır konuşmaları mazur görülebilir ama büyüklerin kalkıp dolaşmaları, konser sırasında arkalarına dönüp etrafı seyretmeleri, cep telefonu ile mesajlaşmalarının bu kültür içinde yeri yok. Bunu yapanlardan birinin en önde oturan ve geceye katkı sağlayan müzik gruplarından birinin öğretmeni/yöneticisi olduğunu görmek beni çok daha fazla üzdü ve bu yazıyı yazmama en büyük nedeni teşkil etti. Çünkü biz gençlerimizin çok sesli müzik dinleme kültürünü bu sıfattaki insanlardan öğrenmelerini beklerken, onlar çocuklarımıza, gençlerimize örnek olacak iken tamamen aksi örnek göstermeleri beni derinden etkiledi.
 

Yeri gelmişken salonlarımızda sıkça rastladığım bir başka iyileşmesi gereken noktaya daha işaret etmek istiyorum; Alkış.   

 
Klasik müzik insan duygularını harekete geçiren estetik zevklerin başında gelir. Şüphesiz herkesin etkilenmesi değişiktir. Ama herkes birbirinin ve orkestranın yaşadığı bu duygu yoğunluğuna saygı göstermek zorundadır. Besteci ve bu arada orkestra şefi insanlara bu duyguyu yaşatmak için yaratıcılıklarını büyük çabayla ortaya koyarak eseri kurgularlar. Parçanın bütünü içinde bölümlere yer verirler. Besteci eserinin belki de birinci bölümde son derece yavaş, durağan bir şekilde çalınmasını isteyecek, yarattığı o sakinlik ve rahatlamanın ardından belki de yeni bölüme birden bir “Scherzo- canlı ve öfkeli” ile başlıyarak bir zıtlık yaratmak, böylelikle sahneyi daha kuvvetli vurgulamak isteyecektir. Ama bir bölüm bittiğinde enstrümanlar susunca seyirciler alkışlamaya başlayınca işte o hava, müziğin o sihirli büyüsü birdenbire tamamen yok olup gidiyor. Ruhunuzu beslemek, zevkle dinlendirmek amacıyla geldiğiniz konserde birden içinizde bir şeyler kanamaya başlıyor, acı duyuyorsunuz. 
 
Yazımın başlığını “Şef’in zor gecesi” diye koydum. Çünkü o akşam Şef’imiz bu duyguların hepsini bir arada yaşadı. Maurice Ravel’in Bolero’sunun başlangıcında ses yüksekliği çok düşüktür. Belli, belirsiz duyarsınız. Orkestra üyeleri çıkarttıkları ses yüksekliğini düşürmek için olağan üstü çaba sarf ederler. Bu sırada salonda yerinden kalkan birinin koltuğunun çıkardığı ses, hareketin yarattığı dalgalanma, arkasından gelen birkaç ses, sanıyorum Şef’in sabrının son kertesini de aşmış olacak ki ister istemez arkaya doğru bir bakış atfetti. O ana kadar çocuk kaynaklı birçok olumsuzluğu anlayışla kabullenmişti ama bu fazlaydı der gibiydi. Ama nezaketi, inceliği, kibarlığı,  olgunluğu uyarmış olsa gerek tekrar hemen önüne döndü ve orkestrayı yönetmeye devam etti. Kendisini kutlamak gerek, o konsantrasyon bozukluğu ile bir seyirci olarak ben dinlemeye bile yoğunlaşamazken Özdil, orkestrasını başarı ile yönetti. 
 
Önümüzdeki yıl Bursa Bölge Devlet Orkestrası konserlerini Merinos Kültür Merkezi’ndeki salonlarda verecek. Bursa’ya yaraşır, Bölge Orkestramız’a yaraşır bir konser salonumuz olacak. Başka kentlerin kıskandığı, genç ve başarılı bir senfoni orkestramız var. Çok kıymetli bir orkestra şefimiz var. Umarım dinleme kültürümüzü de bu güzel salona, Orkestra’ya ve Şef’imize yaraşır düzeye getirebiliriz. Burada görev başta gençlerimizi, çocuklarımızı eğiten öğretmenlerimize olduğu kadar kültüre ve estetiğe önem veren herkese düşüyor.
Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: