Bursa Tarihi Yerleri

Bursa Tarihi Yerleri



Bursa'nın Kuruluşu

Bir günlük "Bursa Tarihi gezimize" kent surlarının önünden,  Saltanat kapısından başladık. Kent surlarında 5 kapı var. Saltanat kapının önündeki yaya geçidi, kale taşları ile döşenmiş olup, surun geçtiği hattı işaret ediyor. İlk durağımız Tophane’deki Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri oldu.

Bursa, MÖ 185 yılında, Bitinya kralı I. Prusias tarafından  kurulmuş.  İlk yerleşim, bugünkü Tophane bölgesinde, sur duvarlarının arkasındaki bölgede olmuş. Adını kentin kurucusu; Prusias'tan almış. Roma ordularından kaçan Annibal buraya sığınmış ve şehir onun verdiği plana göre yapılanmış. Bundan sonra sırasıyla Lidyalılar, Persler, Makedonya kralı İskender, MÖ 74’de Romalılar kenti eline geçirmiş. Ancak antik kazılarda MÖ 6 500 yılında dahi bu bölgede yaşam izlerine rastlanmaktadır.

Osmanlı devleti kurucusu Osman Gazi'nin ilk hedeflerinden biri Bursa’yı ele geçirmekti. Her zaman olduğu gibi, kuşatmadan önce, civar yerleşim yerleri; Mudanya, Cumalı Kızık gibi kentleri zapt edip, 1326 yılında Bursa’yı kuşattı. Ancak hastalandı. Oğlundan şehri fethetmesini ve uzaktan kubbesi parlayan kiliseyi işaret ederek, ölünce kendisini oraya gömmesini istedi. Biz de gezimize, bu kilisenin olduğu yerdeki Osman Gazi türbesinden başladık. Hemen yanında da Orhan Gazi türbesi var.  Orhan Gazi türbesi zemininde gördüğümüz mozaikler ve desenler, Bizans’dan kalma.

                 

Orhan Gazi Türbesi                                   

Burada bizi en çok şaşırtan ve üzen ise hemen yanda bulunan yatırın üstüne dikilen apartman oldu. İnanılacak şey değil. Yabancı ülkeler tarihi eserleri ülkemizden kaçırırken "Sizler bu eserlerin kıymetini bilmiyor, koruyamıyorsunuz." derlerdi. Bizleri çok öfkelendiren bu sözü ister istemez hatırladık, içimiz burkuldu.

Tophane’den çıktıktan sonra Kale sokağına bir göz attık. Orijinal evleri ile gözümüze hoş bir ziyafet oldu.                                    

Bursa'nın Gelişmesi

Osmanlı evleri genelde tek bir oda etrafına tasarlanmıştır. Bir oda, bu odada bir dolap içinde, yıkanmak için, içi çinkoyla kaplı bir gusülhane. Gusülhanede musluk olmaz. Su ibrikle taşınır. Bir köşede yemek pişirme yeri, dışarda, avluda tuvalet. Gusülhane aynı zamanda yüklük olarak da kullanılırdı. Yataklar buraya konur, akşam çıkarılır, serilir, sabah tekrar toplanırdı. Kenarlarda da sedirler bulunurdu.

Osmanlılar, kenti ele geçirince, 1336 yıllarına kadar, surlarla çevrili kalenin içinde oturuyorlar. Aşağıda, bugünkü Altıparmak civarında ise Rumlar, Yahudiler oturuyormuş. Bursa o zamanlar önemsiz bir kent. İznik ve İzmit daha önemli kentler. Orhan Gazi artık surların dışına çıkma vaktinin geldiğine hükmediyor. Bu amaçla aşağıda bir külliye yaptırıyor. Tarihi Belediye binasının yanında yer alan Orhan Gazi külliyesi olarak adı geçen bu külliye,  1339-1340 yıllarında yapılıyor. Külliyede cami, medrese, imarethane ve hamam var. Külliyenin giderlerini karşılamak üzere de Emir Han yaptırılıyor. Bursa’nın ilk hanı, Emir handır. Bursa’da sultanlar tarafından yaptırılan 5 külliye var. Murat Hüdavendigar (I. Murat) Külliyesi ikinci külliyedir. Daha sonra yıldırım Beyazıt tarafından Yıldırım Külliyesi, ondan sonra da Çelebi Mehmet’in yaptırdığı, Yeşil’deki Külliye gelmektedir. Sonuncusu ise II. Murat tarafından yaptırılan Muradiye külliyesi. Bursa’nın külliyeleri daha sonra İstanbul ve Edirne külliyelerine ilham kaynağı oluyor. İstanbul başkent olana kadar bütün padişahlar Bursa’ya gömülmüştür.

Bursa artık önemli bir kenttir. O zamanlar birçok büyük şehir, ancak 5-10 bin nüfusa sahip iken Bursa’nın nüfusu 50 bini bulmuştur. İpekyolu ve baharat yolu Bursa’dan geçmektedir. İstanbul Başkent olduktan sonra dahi, ticaretteki önemini kaybetmiyor. Nitekim Pirinç Han ve Koza han, İstanbul başkent olduktan sonra yapılmıştır. Hanların üst katları otel olarak kullanılırken alt katları dükkân, depo, aşevi, hatta ahır olarak kullanılmaktaydı.

Bursa’nın ticaretteki önemi nedeniyle 1875 yılında Bursa Mudanya demiryolu inşa edilmiş. Daha İstanbul’a düzenli sefer yokken, Mudanya’dan her hafta düzenli olarak Marsilya’ya gemi seferi konmuştur. Bu güzergâh vasıtasıyla Bursa ipeği, Lyon’a taşınmaya başlar. Dünyada buharlı trenlerin, 1835 civarında ortaya çıktığını düşünürsek, bu önemli gelişmedir. İpeğin bu kadar önem kazanması üzerine II. Beyazıt, 1489 yılında Koza Han'ın yapılmasını emreder. Han 1491’de bitti. Beyazıt’ın amacı, handan sağlanacak gelirle İstanbul’daki Beyazıt camiini yaptırmaktır. Bunu başarır da. Koza Han, han mimarisinin en güzel örneklerinden birini teşkil ediyor. Kubbelerin arasından bacaların çıkması dikkat çekiyor. Bu güzel handa, Medici ailesinin daimi temsilcisi olurmuş. 1600’lü yıllara kadar Bursa’da 21 han inşa edilimiştir.

Muradiye Külliyesi

Bursa, "Şehzadeler şehri" olarak bilinir. Birçok şehzade Bursa'da yaşamış, eğitilmiştir. Ayrıca birçoğu da Bursa'ya gömülmüş. Bu yönden Muradiye Külliyesi'nin ayrı bir öneme sahiptir.

Muradiye Külliyesi Bursa'da Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan son külliyedir. Dünyevi zevkleri bilen aynı zaman da ruhani âleme de gereken bağlılığı gösteren, II. Murad tarafından, 1425-1426 yılları arasında yaptırılmıştır. Külliye içerisinde cami, medrese, imaret, hamam ve türbelerden oluşan yapılar bulunmaktadır. Geniş bir bahçe içerisinde yer alan türbelerde II. Murad ve yakınlarına, devlet büyüklerine ait kabirler bulunmaktadır.

Külliye, 1855 depreminde çok hasar görür. Yeniden restorasyonu yapılırken, UNESCO Dünya Mirası Listesine girebilmesi için özgün olmasına özen gösterilmiş. Bu nedenle raspa ve dikkatli bir restorasyonla yapının özgünlüğü korundu. Külliye'de, bu restorasyondan kalan bazı Barok süslemelere de rastlanıyor.

Muradiye Camii, II. Murat tarafından,  1425-26 yıllarında yaptırılmıştır. Bursa’da yapılan son sultan camisidir. Daha sonra yapılacak olan sultan camilerinin ilk örneğini oluşturur. Önceki camilerden farklı olarak bu caminin iki ana kubbesi eşit yüksekliktedir. Caminin giriş tavanı, ana mekanın duvarlarının alt kısmı; lacivert ve firuze renkli altıgen çinilerle süslüdür.

Caminin ahşap giriş kapısı; çivi, tutkal gibi bağlayıcı malzeme kullanılmadan yapılmıştır. Girişin sağında mavi çiniden iki yıldırım işareti bulunmaktadır. Bunlar II. Murat’ın düşmanlarını yıldırım gibi çarpan bir padişah olduğunun simgeleridir. Kapının sağındaki derviş rozeti de buranın dervişlerin konaklayabilecek bir yer olmasının istendiğini belirtiyor. Caminin dış  cephesindeki taş ve tuğla işçiliği, geometrik desenli kündekari tekniğiyle yapılmış ahşap kapısı, iç mekanlardaki İznik çinileri ve tahta üzerine boya ve altın yaldızlı tavan süslemeleri, sanat tarihi açısından önem arz etmektedir. Caminin dış cephesinde, tam köşede bir oyuk var. İnsanlar buraya para, yiyecek vb. bırakır, ihtiyacı olanlar alırlarmış.          

Muradiye Külliyesi’nde toplam 13 türbe var. Sadece II. Murat türbesi, sultan türbesidir. Sultanlıktan kendi isteğiyle ayrılan ilk ve son hükümdar olan II. Murat, aynı zamanda Bursa’ya gömülen son Osmanlı Padişahıdır.

Fatih Sultan Mehmet'in babası II. Murat, aslında yerine, oğlu Şehzade Alaaddin'i hazırlıyordu. Fakat Aladdin'in zamansız ölümü, II. Murat'ı çok üzer. Alçakgönüllü biri olan II. Murat, daha 40'lı yaşlarda, öldüğünde, oğlunun türbesinin hemen yanında, sade bir türbede, yalnız olarak gömülmek ister. Kabrinin; kubbenin ortasına denk gelecek yerde olmasını ve üzerine yağmur yağması için kubbe ortasının açık kalmasını ister. Ayrıca doğayla içi içe olmak için sandukasız olarak doğrudan toprağa yatırılmasını vasiyet eder.

Türbenin içi, vasiyetine uygun olarak son derece sade bir yapıdadır. Dışında ise ahşap saçağı eşsiz güzelliktedir. On iki köşeli yıldızların etrafında, yaldızlı çiviler, geometrik süslemeler vardır.

                

İnsanı hüzünlendiren II. Murat Türbesi'nin yanında bir başka dramatik hikâyeye sahip türbe; Şehzade Mustafa Türbesi'dir. Kanuni Sultan Süleyman'ın en büyük oğlu Şehzade Mustafa, sevilen bir şehzadedir. Babasından sonra onun tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Kanuni, 1553 yılında oğlu Mustafa'yı, kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla boğdurttu. Ölümü ülkede büyük keder yaratır. Yeniçeriler savaşa katılmak istemeyerek hoşnutsuzluklarını gösterir. Tarihçiler arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü, onun ölümüne bağlayanlar dahi olmuştur.  Hürrem Sultan'ın Kanuni'yi bu kararında etkilediği inancı yaygındır.

Şehzade Mustafa Bursa'da gömülür. Ölümünden sonra, annesi Mahidevran Sultan gözden düşer. Bursa'ya, oğlunun mezarının bulunduğu kente sürgün edilir. Kalan ömrünün büyük bir bölümünü, fakir olarak, Bursa'da geçirir. Hürrem Sultan'ın ölümünden sonra Kanuni, ona para gönderir. Hürrem'in oğlu II. Selim de tahta çıkınca Mahidevran Sultan'a maaş bağlatır. Bununla da kalmaz, 1555 yılında Şehzade Mustafa'nın türbesini yaptırır. Mahidevran Sultan da ölümünden sonra bu türbeye gömülür.

Türbenin içinde, zeminden 3 metre yüksekliğe kadar duvarlar çiniler ile kaplıdır Bu çiniler XVI. yüzyılın en kaliteli İznik çinilerinden yapılmıştır. Bursa Yeşil Camii ve Yeşil Türbe çinileri haricinde, bu çinilerin benzerlerini ancak Topkapı Müzesi'nde görebilirsiniz Çinilerin üzerindeki lale ve nar çiçekleri gibi motiflerin zarafeti dikkat çekiyor. Ne yazık ki 2000'li yılların başında bu güzel çinilerin bir kısmı çalınmış. Onların yeri şimdilik boş. Bir gün bunların geri geleceği ümidini kaybetmeyelim.Çinilerin üzerinde ise lacivert zemin üzerine beyaz yazıyla "Ayetel Kürsi" duası ve ayetler yazılmış. Türbenin içinde barok izlere de rastlıyorsunuz. Farkı ve gelişmeyi göstermek amacıyla küçük bir parça, barok süsleme olarak kubbede yer alıyor. 

 

                

Bir başka dramatik öykü sahibi şehzade ise, Cem Sultan'dır. Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu olan Cem Sultan, 1481 yılında babasının vefatı üzerine kendisini sultan ilan eder. Ancak abisi II. Beyazid, bunu tanımaz, taht kavgaları sonucunda, Yenişehir ovasında Cem Sulta'ın ordularını yener. 18 gün süren sultanlığı sırasında adına hutbe okutup para basan Cem Sultan, Avrupa'ya kaçar ve 1495 yılında İtalya'da ölür. Cenazesi 1499 yılında Bursa'ya getirilerek II. Murat Külliyesine gömülür.

Adı "Cem Sultan Türbesi" olmakla beraber bu türbe, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu, Şehzade Mustafa için yaptırılmıştır. Külliyenin en süslü mekanlarından biridir. Türbe duvarlarının alt kısmında altın yaldızlı firuze ve lacivert İznik çinileri, üst kısımlar yoğun kalem işi ile süslenmiştir. Cem Sultan’ın yattığı türbe, bu haliyle küllüyedeki en renkli türbe. Aynızamanda Avrupalı turstlerin en çok rağbet ettiği türbedir. 

Türbede, Şehzade Mustafa ve Cem Sultan'ın yanında; II. Bayezid’in oğulları Şehzade Abdullah ve Şehzade Alemşah'ın da mezarları bulunmaktadır.

Muradiye Külliyesi'nden ayrılırken hissettiğim hüzün, bana Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Bursa'da zaman" dizelerini anımsattı;

"Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın hâlâ bu taşlarda …./ ....Muradiye; Sabrın acı meyvası…."        

Ulu Camii

Bursa'nın tarihi yerlerini gezerken, Ulu Cami'ye uğramamak olmaz. Bursa Ulu Cami, Yıldırım Bayezid tarafından, 1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Çok kubbeli ilk Osmanlı camisidir. 20 kubbesi vardır. Cami’nin ilk imamı, "Mevlid"in yazarı; Süleyman Çelebidir

3.165 metrekarelik iç alanı ile Türkiye’deki Ulu Camilerin en büyüğüdür. Ortadaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda bu açıklık camla kaplanmıştır. Cami içerisindeki şadırvan, tam orta kubbenin altında yer almaktadır. Şadırvan'ın, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında, Türklerin suya olan ilgilerini temsilen tasarlandığı tahmin edilmektedir. Havuz on altı köşeli olup, üç çanaklı fıskiyeden dökülen sularla dolmaktadır.

Ulu Caminin duvarları tümüyle düzgün kesme taş ile örülmüştür. Doğu kapısı tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kâbe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü kendi elleri ile Bursa’ya getirip Ulu Cami’ye asmış.

Ulu Cami'nin en önemli kısmı "Mimber"idir. Ceviz ağacından yapılmış siyah renkli minber, dünyada eşine az rastlanır bir sanat eseridir. Kündekâri sanatının etkileri görülen eser, tutkal ve çivi kullanılmadan geometrik şekilde oyularak, birbirine geçme tekniği ile meydana getirilmiştir. Doğu yüzünde bazı çıkıntılar var. Bunların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. İddiaya göre, gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşmektedir. Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı olduğu söylenir. Galaksi platformlarının 5 ayrı renkte, sedef kakma ile gösterildiği yine iddialar arasında. Hatalı boyama teknikleri yüzünden bu önemli detay, bugün büyük ölçüde yok edilmiş durumda.

Mimberin taşıdığı başka detaylar da var. Metal grubundan helyum gazı ağırlıklı olan Plüton’un, minberde, diğer gezegenlerden farklı bir yerde yer alması, bunlardan biridir. Ayrıca gezegen, ahşap yerine tunçtan yapılmış. Diğer bir görüş; minberin her iki yüzünde yer alan 3’lü ve 12’li dolap kapaklarının, 24 Türk Boyu’nu temsil ettiğidir. Bir iddia da minberin  6666 adet abanoz ağacı parçasından yapıldığı,bu rakamın da  Kuran’ı Kerimdeki ayet sayısına tekabül ettiğidir. 

Ulu Camiyi gezerken, ondan 50 yıl sonra yapılan, Edinburgh yakınlarındaki Rosslyn Şapeli'ni anımsadım. Taşıdığı gizemli sembollerle Dan Brown'ın "Da Vinci Şifresi" adlı kitabına konu olmuş şapel de benzer sırları taşımaktadır. Bunlar henüz bilimsel olarak kanıtlanamamış iddialar olsa da üzerindeki işlemeler ile minber, Osmanlı mimari üslubuna geçişin önemli eserleri arasındadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Cami içinde 192 adet yazı mevcuttur. Ayrıca çok değerli saatler, şamdanlar ve Kur’an-ı Kerim'ler bulunmaktadır. 

Cami içi duvarındaki "Vav" harfinin önemi büyük.  Osmanlıca'da Vav ile başlayan 5 kelime var;

Vallahi : Yeminine sadık kalmazsan seni şeytan çarpar.

Vali : Verilen yetkilerle adil yönetmezsen şeytan çarpar.

Vakıf : Vakıfa hıyanet edersen şeytan çarpar.

Veraset : Mirası adil paylaştırmazsan şeytan çarpar.

Vav ile başlayan bu kelimelerle şeytan arasındaki bu ilgiye istinaden, duvardaki Vav harfine tersden baktığımızda şeytanın yüzünü görüyoruz.                   

Ulu Camiyle ilintili bir başka hikâye ise şöyle. Yıldırım Beyazıt caminin yapılmasına çok önem veriyor. Ülkenin dört bir tarafından en iyi ustaları getirtiyor. Onlara hitap ederek, İslam aleminin en güzel eserlerinden birini ortaya çıkarmalarını istiyor. Ustalar arasında bulunan Rum, Ermeni ve Yahudiler “Biz Müslüman değiliz, niye çalışacağız?” diye itiraz edince, caminin güney kapısının yanında yer alan pencere üstlerindeki taş süslemelere; onlar için haç, Davut yıldızı ve henüz ne olduğu bilinmeyen bir şekil işlenmiştir.

 

Ahmet Vefik Paşa

Bursa'nın imarında, XIXyüzyıl sonlarında valilik yapan Ahmet Vefik Paşa'nın büyük emeği vardır. Ahmet Vefik Paşa’nın babası hariciyecidir. Babası Paris’e atanınca, Vefik paşa lise eğitimini Paris'te yapıyor. Burada kaldığı süre zarfında şehrin mimari eserlerinin, kent kültürü ile uyumuna hayran kalıyor. Döndüğü zamanlar, Bursa depreminin olduğu yıllara denk geliyor.  Daha sonra Bursa’ya vali olarak atanıyor. O zamanlar deprem nedeniyle harap durumda olan Bursa’yı, Paris Belediye Başkanı'ndan esinlenerek ve Paris’ten getirttiği bir uzmanla birlikte ayağa kaldırmaya çalışıyor. 1880 yılında, tarihi Belediye Binası, İnönü Caddesi gibi yerler, Bursa'ya o dönemde kazandırıldı. Ancak İnönü caddesini yaptırırken, Müslüman mezarlığını bozduğu için halkın tepkisini çekmiş, bunun üzerine İstanbul’a tayini yapılmıştır. 

Gezimiz bir başka güzellikle sonlandı. Tur rehberimiz, Uludağ Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanı, ayrıca Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu  Başkanı Neslihan Dostoğlu'nun emekleri karşılığında, Bursa’nın "UNESCO Dünya Mirası Listesi"ne girmesi anısına yaptırılan anıtın önünde verdiğimiz pozla gezimizi noktaladık. Bir kez daha teşekkürler Neslihan…Ve Bursa 13 ekibi.. Gezimiz sizlerle güzeldi..

 

                                 

        

Not : Gezi rehberliğimizi yapan ve bu değerli bilgileri aktaran Neslihan Dostoğlu'na teşekkür ederim. Bir teşekkür de, Ulu Cami'nin "Vav" hattı ile ilgili bilgileri aktaran Halil Akgül ve geziye renk katan arkadaşlarıma. Böyle kültürlü arkadaşlarla gezi yapmanın keyfini bir kez daha yaşattıkları için.

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: