AÇLIK

AÇLIK



AÇLIK

Yazar hakkında - KNUT HAMSUN

Knut Hamsun, 1859 yılında, Norveç’in kuzeyinde, Vâgâ kasabasında, Knud Pedersen adıyla, fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdu.  Ailesi daha da fakirleşmeye başlayınca, 1862 yılında, Norveç’in en kuzeyinde, Kutup dairesine 200 mil uzaklıkta, sarp dağların ve derin vadiler arasında yer alan, Hamaröy köyüne taşındı. Hemen, hemen hiç eğitim görmedi. 1868'de, 9 yaşında iken; tutulduğu sinir hastalığı nedeniyle artık yazı yazamayan, rahip dayısına satıldı. Çok sert bir adam olan rahip, yemek ve yatak karşılığında ona yazılarını yazdırıyor, acımasız, sert disiplini altında çiftlik işlerini de yaptırıyordu. Disiplinli, cezaya dayalı, dini bir yaşam tarzı içinde büyüdü.

5 yıl dayısının yanında kalan Knut, bir diğer dayısının yardımıyla, doğduğu kasabada, bir tüccarın yanında tezgahtar olarak çalışmaya başladı. Tüccarın iflası üzerine zanaatkarlığı denedi. Köy, kasaba dolaşarak satıcılık yaptı. Bu günlerde "Esrarengiz Adam" isimli bir kitap yazdı. Kitabı basıldı. Ailesinin haber vermesi üzerine, Bucak müdürünün yanında yardımcı olarak çalışmaya başlar. Daha sonra kum ocaklarında muhasebecilik yaptı.

Bucak Müdürünün yanında çalışırken Björnson’ın bütün kitaplarını okudu. Henric İbsen’in etkisinde kalarak "Bir karşılaşma" adlı bir başka kitap yazdı, basıldı. Bu arada Knud Petersen olan adını önce Peterson, sonra Humsand, en sonunda da Hamsun olarak değiştirdi.  1882'de bir arkadaşının ailesi yardımıyla ABD'ye gitti. 1884’de verem teşhisi kondu. 6 aylık ömrü kaldığı söylendi. Kendi topraklarında ölmek istiyordu. Norveç’e döndü.

Yolda sürpriz bir şekilde iyileşti. İyileşmesi deniz havasına bağlandı. 1886'da aç kalınca tekrar ABD’ye döndü. Çok fakirdi. Şikago’nun soğuklarına dayanmak için paltosunun altına gazete kağıtları örtüyordu. Tutunamayınca, 1889'da, bu sefer Danimarka'ya döndü. Çalışmaktan ziyade yazmayı seviyordu. Onu meşhur eden romanı "Açlık"ı burada yazmaya başladı. Açlık, biliçaltı edebiyatının öncüsü oldu. Gerçekle, bilinç ve bilinçaltının birbirine geçtiği bir eser olarak çağdaşı bir çok yazara ilham kaynağı oldu. Bundan sonra arka arkaya kitaplar yayınlayan yazar, 1920 yılında, Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü.  Yaşamı boyunca 20 roman, 6 oyun, 2  şiir kitabı, 3 hikaye kitabı yazdı. En iddialı kitapları ilk eserleridir. 

Köylü geçmişinin her zaman farkında olan Hamsun, bunu bastırmak için her zaman Nietzsche'ye özgü aristokrat söylemler dile getirirdi. Daima güçlüden yana bir tutum sergileyen Hamsun, Alman hayranıydı. Kitapları da en çok Almanya'da tutuluyordu. 1930’larda ülkesindeki faşist partiye katıldı. II. Dünya Savaşı’nda Norveç’in işgali sırasında Almanlara yardım etti. Bu nedenle savaş bittikten sonra tutuklandı, ancak ileri yaşı dolayısıyla yalnızca para cezasına çarptırıldı. Fakat halkı tarafından şiddetli protestolara maruz kaldı. Evinin önünde kitapları yakıldı. Ne var ki savaş sonrası nesiller bu tepkileri orantısız buldular ve Hamsun'a sahip çıkarak daha anlayışlı yaklaştılar. 2009 yılında, doğumunun 150. yılı Hamsun yılı olarak kutlandı. Bugün adı; heykelleri yanısıra okullara, sokaklara verilerek, adına etkinlikler düzenlenerek  yaşatılmaktadır.

Kitap Hakkında

Açlık, Knut Hamsun’ın ünlenmesini sağlayan en büyük romanıdır. Hayatının büyük bölümünde yoksullukla boğuşan Hamsun, bu kitapta kendi yaşadıklarını, basit ve sade bir dille anlatıyor.  Kitabın anlatımı da değişik. Tek karakter üzerinden anlatılan romanın ortalarına kadar kahramanın adı belirtilmiyor. Kitap; bireyin, toplum ile ilişkilerini sürdürürken doğallığını yavaş, yavaş nasıl yitirebileceğini çok çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Romanın akışı içinde bazen çocuksu bir neşeye kapılırken, birden doğanın en acımasız, en temel gerçekliği ile yüz yüze geliyorsunuz; açlık. Kitabı okurken, kahramanımızın çektiği sıkıntılar karşısında gururundan ne zaman vazgeçeceğini merak ediyorsunuz. Bu merak; sizi kitabın sonuna kadar bırakmıyor.    

Eser; geçimini yazılarından sağlamayı beklerken ummadığı bir yoksulluğa düşen, onurlu bir yazarın yoksunluklarını, içine düştüğü yalnızlığını, açlığın düşündürdüğü en olmaz olasılıkları, kişinin onurundan yavaş yavaş vazgeçme raddesine gelişini, insanın içgüdüsel gereksinimlerini karşılamak için ahlak dışı yollara başvurmayı düşünebileceğini çok gerçekçi ve çarpıcı bir şekilde dile getiriyor. Öyle ki kitabın gücü de yazarın açlık olgusunu betimlemedeki ustalığından kaynaklanıyor.  Burada, kitabın güçlü betimlemelerini; hiçbir ifade ve anlam değişikliğine uğratmadan çevirerek bize aktaran, büyük edebiyatçımız Behçet Necatigil'in de hakkını teslim etmek gerekir.

Açlık Özeti:

Gerçek adını ancak kitabın ortalarında öğreneceğimiz Andreas Tangen 'ın tek ideali yazar olmaktır. Başka bir uğraşı olmayan Andreas'ın hayal gücü çok geniştir.  Birkaç gazetede yayınlanan yazısından aldığı paralarla karnını doyurmaya çalışmaktadır. Parası yetmediği için çoğu zaman aç kalmakta ama gururundan da  taviz vermemektedir. Andreas, kiralık bir odada yarı aç, sefil bir hayat sürmek­tedir. Çok yoksuldur. Kirasını ödeyemediğinde ev sahibi ile karşılaşmamak için ço­ğu zaman parklarda kalmakta, yazılarını da sokaklarda yaz­maktadır. Çok aç kaldığı zaman üstündeki eski püskü giysile­rini satarak karnını doyurmaktadır. Fakat asla ideali olan ya­zarlıktan vazgeçmemektedir.

Sokaklarda yaşaması hayal gücü için ona çok zengin bir alt yapı sağlamaktadır. Hiç tanımadığı insanlarla dost olur, onlar hakkında zihninde hayaller kurar. Yazma tutkusu ona inanılmaz şeyler yaptırır. Sü­rekli zihnindeki kurgularla gerçeği birbirine karıştırır. Kendi ismini bile kahramanımız kendisi uydurur. Bu durumdayken birkaç yazısından biraz para kazanır.

Andreas’in rahat günleri uzun sürmez. Parası yine tükenmiştir. Açlık dayanılmayacak hâle gelir. Sokaklarda soğuk ve açlığın etkisiyle zihni bulan­maya başlar. Hayaller görür. Geceleri ahırdan bozma bir te­neke imalathanesinde uyumaktadır. Gururundan hala hiçbir yardımı kabul etmez. Gözlüğünü rehineye vermeye ça­lışır; fakat adam almaz. Açlıktan ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Sefaletin pençesine düşmüştür. Açlık dayanılmaz boyutlara gelince parmağını ısırır ve kanını emerek yaşamaya çalışır. Yerde bulduğu portakal kabuğunu kemirerek ayakta kalır. Dilinin altına bir taş koyarak açlığını bastırmaya çalışır. Gururunu bir kenara bırakıp dilenmeye kalkışır; fakat bir şey elde edemez. Açlıktan mecali kalmamış­tır. Rehineye gidip ceketinin dört düğmesini vermeye çalışır. Adam, bunu da kabul etmez. Oradan ayrılırken bir dostu ile karşılaşır. Arkadaşı da fakir biridir. Fakat ona acır ve bir mik­tar para verir. Bu para ile bir hafta tok gezer.  Zihin bulanıklığının etkisiyle gazeteye verdiği yazılar da artık üslubu ağır gerek­çesiyle basılmaz. Yeniden açlık günleri başlar.

Bakkaldan ödünç mum istemeye gider. Orada bir kadınla karşılaşır. Bakkal, kadının verdiği parayı Andeas verdi zannederek paranın üstünü Andreas’in avucuna bırakır. Andreas, aç olduğu için almaya mecbur kalır. Karnını bir lo­kantada doyurur. Fakat midesi uzun zamandır açlığa alıştığı için yediklerinin hepsini çıkarır. Yolda bakkalda gördüğü kızla karşılaşır ve onunla uzun zaman sohbet eder. Kıza âşık olmuş­tur. Kızın hayal mi gerçek mi olduğundan emin olamaz. Kadına verdiği Ylajali adını da kendisi uydurmuştur.  Yolda bir kaza geçirir ve ayaklan ezilir.

Andreas, açlıktan ne yapacağını bilemez. En sonunda bir kasaba gider ve köpekleri için kemik ister. Kemikleri kemirerek açlığını gidermeye çalışır. Yollarda onun perişanlığına acıyan bir komutan ona para verir. Böylece açlıktan ölmek­ten kurtulur. Bir süre karnını bu parayla doyurur. Açlıktan artık yazmaya mecali kalmamıştır. Pansiyon sahibi de parayı ödemediği için onu çıkarmak istemektedir. Bir akşam, kendini kapıda bulur. Dayana­cak gücü kalmamıştır. Rıhtıma gider ve İngiltere’ye gitmek üzere bir gemiye tayfa olarak yazılır. Hayallerinden ayrılarak İngiltere'ye doğru yola çıkar.

 

 

Bu İçeriği Paylaş

Benzer Yazılar: